21 Şubat 2014 Cuma

.

Duymak istemiyorum insanların bütün bu büyük yalanlarını, ikiyüzlülüklerini, çıkar tartışmalarını, yaralama çabalarını... Kendime üzüldüğüm kadar geri kalan herkes için de üzülüyorum. Ne çok kalp kırığı var ve ne çok anlaşmazlık... Anlatamadığımız ne çok şey var birbirimize. Söylesen yanlış hiçbir şey olmayacak içinde ama yine de tüm anlamsız şeyler hızla yuvarlanıp çıkıp giderken ağzından, gidebilirken, öyle ki en gerekli şeyler, asıl anlaşılması, bilinmesi gerekenler söylenmiyor, söylenemiyor... Ne bas bas bağırmak, ne küfürler etmek, ne de isyan etmek; hiç biri gelmiyor içimden. İçimdeki bu boşluğun kapanmasının oluru yok işte artık. Bir bacağımı çıkarsam diğer bacağım daha derine batıyor; imkanı yok bunu anlatmamın. Anlatsam; bilinmesinin bir önemi yok. Ağlasam da gülsem de değeri yok. Hiçbir şey hissetmiyorum. Ama sanıldığı kadar kötü değil bu, aksine hissetmekten çok daha iyi. Son zamanlarda hissettiğim hiç bir duygu iyi değildi. Çabalamayı bıraktım, mutlu olacağım, iyi olacağım, güçlü olacağım diye. Zorlayarak olmuyor hiçbir şey. Zorladıkça iyice kaçıyor mutluluk. Ve öyle ki süregelen mutluluk diye bir şey de yok. Sadece bir "an" mutluluk; kısacık, küçücük... Oysa üzüntü süregeliyor, hayatına yayılıyor, seni içine alıp hapsediyor. Bitmiyor; mutluluk anlarıyla zaman zaman kesintiye uğruyor sadece. Bense hissetmiyorum. Dünden beri sanırım. Çünkü dün geceye kadar hissedebileceğim tüm üzüntüyü içime aldım, tüm korkuyu, tüm huzursuzluğu ve bu sefer ben, içime hapsettim hepsini. Dün gece ise uykuya dalmadan hemen önce, kısacık bir an yokladım kendimi, ne var aklımda, ne hissediyorum şimdi diye ve hiçbir şey hissetmediğimi fark ettim. Bu sabah uyandığımda aynı soruyu tekrar sorduğumda, aldığım cevap da aynıydı. Bütün bir gün boyunca, iyi ya da kötü hiçbir şey hissetmedim. Hayatımı etkileyen, geleceğimin bağlı olduğu bütün değişkenler bana çarparak yanımdan geçip giderken hissizlik aslında en güzeli ve ben sadece bütün ışıkları kapatıp uyumak istiyorum.