23 Kasım 2013 Cumartesi

Kıskanmak.

Kıskançlıktan çıldıracak gibi oluyorum bazen. Küçücük kalıyorum sanki bir anda. Oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi delice ağlamak, ortalığı yakıp yıkıp dağıtmak istiyorum. Yapmıyorum tabii, ama canım nasıl yapmak istiyor anlatamam. Bir kadını kıskanıyorum, hiç tanımadığım halde. Belki çok iyi biri, bilmiyorum. İyi olduğunu düşünmek istemiyorum. Hiçbir anlamda, benden iyi olduğunu düşünmek istemiyorum. Kızamıyorum aslında, çünkü hiç tanımadığın birine kızmak zor. Sana hiçbir şey yapmayan birine de. Ama bana, ona kızabileceğim bir sebep versin istiyorum. Böylece öfkemi doğrudan ona yöneltebilirim, böylece hırsımı belki biraz alabilirim, böylece mükemmel olmadığını görürüm belki... Kıskançlığım hep kendi kendime. Kimseye söyleyemem. Öylesine utanç verici, bunu yazmak bile. Çok geçmişi kıskanmak saçma diye değil, bitmiş gitmiş diye değil, ama adını başka birinde duyduğumda bile tüylerimin diken diken olduğunu, neler yaptığından bir biçimde haberdar olduğumu; dolayısıyla onu takip ettiğimi, onun da bir biçimde dahil olduğu bir olaydan bahsedildiğinde ağlayacak gibi olmamı, kıskançlığın maddeleşip göğsüme oturduğunu kimseye anlatamam. Bir şey olacağından zerre korktuğumdan değil, mümkünsüzlüğünü biliyorum. Ama önceden olması yetiyor işte. Kendime kıyas olarak onu alıyorum. Evet saçma tamam. Mümkünse şişmanlayıp çirkinleşmesini, evlenip 3 çocuk yaparak çoook uzak bir ülkeye temelli taşınmasını diliyorum. Bunu gerçekten istiyorum. Kötü biri sayılmam çünkü bunlarla mutlu olmasını da istiyorum. Evet şişman, çirkin, evli ve mutlu haliyle, her nereye gittiyse orada istediği kadar mutlu olabilir...