19 Ekim 2012 Cuma

Ha gayret



  Tavan arasındayım; etraf molozlar, tahta parçaları, yıkık kirişlerle dolu. Ayağımda en son seneler önce giydiğim kırmızı patenlerim, yıkıntılar arasında hızla ilerliyorum, arkamdan toz bulutları yükseliyor. Telaşlıyım, o fark etmeden, evinin anahtarından kendime de yaptırmalıyım. Çilingir arıyorum, nefes nefeseyim. Süpermarkete geliyorum ve aynı anda neden orada olduğumu merak ediyorum gözlerimle rafları tararken. Tavan arasından markete nasıl geldim diye soruyor mantıklı bir tarafım, sonra dikkatim dağılıyor; çok vakit geçmiş olmalı, uzaktan bir yerden ismimi seslendiğini duyuyorum. Çilingiri, anahtarı boş verip tozu toprağı birbirine katıp ona geri dönüyorum.
  Tahta parçaları arasından kayarak aşağı indiğimde, beni sandığım kadar merak etmediğini görüyorum. Tam önümden bir kız geçiyor, O, kızın belinden tutup sırtını öpüyor. Dünya duruyor işte o sırada. Yakıcı bir kıskançlık damarlarımda, tüm vücudumda geziniyor. Kalbim ortadan ikiye ayrılmış, acıdan titriyor ellerim. Onunla gözlerimiz buluşuyor, sinirleniyorum sözcükler kullanmadan. “Ne var ki” diyor O, pişkin. Kıskançlık ve nefret arasında sallanıyorum bir kez daha. Öyle çok sızladı ki içimde bir yer, uyandım.
  Uyuyunca geçmiyor artık, rüyalar bile kalbimi kırıyor

13 Ekim 2012 Cumartesi

Yabancı



  Gündüz, gidilmesi gereken yerlere koşturarak yetiştiğimiz, akşamları mutsuzluklarımızı alkolle boğduğumuz bir haftadan sonra manik depresifliğimden yorgun düşmüş bir halde elim telefona gitti. - Durdurmuyorum artık kendimi –  Onu aradım. Birine neden hayatıma girdin diye kızmak ne saçma, ona bu yüzden bağırmak ne acizlik… 20li yaşlarımda nereden çıktı bu geç gelen ergenlik bilmiyorum. Ama kızdım, bağırdım, ağladım. O alttan aldı, sustu, sakinleşmemi bekledi, anlatmaya, beni anlamaya çalıştı.
  Bilinen gerçeklerle yüzleşmek çok zor. Kendini ve hayatı deneme yanılma yöntemiyle öğrenirken yaralanmamak olmaz. Kabullenebilsek, yaşamadan da öğrenebilsek keşke hemen her şeyi.
  Söylenen ve yaşanan her şeye rağmen bana tek gereken bir sarılmalık, bir sevgi sözcüklük aşk. Duygusallığın dibinde çırpınırken kendi romantizmimden midem kalkıyor da olsa. Kendime itiraf edemediğim ne varsa yok olsa.